When You Dream You Become! A Conversation with the dreamers (directors) of ‘’The Protector’’

UnframedDecember 14, 2018
When You Dream You Become! A Conversation with the dreamers (directors) of ‘’The Protector’’

 

Hayal kurmak, istemek ve çabalamak… Bu üç kelime hayatımızı şekillendirebiliyor. Doğru sandığınız adımları takip ederken bir anda bambaşka hedefler ve bambaşka hayalleriniz gerçekleştiriyorsunuz. Türkiye’nin ilk Netflix projesi olan ‘’The Protector’ın yaratıcıları Can Evrenol, Gönenç Uyanık ve Umut Aral hayal kurmaktan hiç vazgeçmeyenlerden… bize hayatta neyin önemli olduğunu tekrardan hatırlatan bu yaratıcı üçlü ile ilham veren bir sohbet gerçekleştirdik. The Protector’ın yönetmenleriyle tanışma zamanı! 

Netflix’in ilk Türk yapımı ‘The Protector’ın yönetmeni olmak ne hissettiriyor?

Gönenç: Gerçekten çok gurur verici bir şey 190 ülkede yayınlanıp 132 milyon kişi izleyecek. (Gülüyor.) Bunları düşününce insan gerçekten ne kadar büyük bir şeyin içinde olduğunu fark ediyor. Bu projenin haberleri ilk çıktığında Çağatay Ulusoy Netflix ile birlikte bir projede yer alacağı ve bu projenin fantastik bir hikaye olacağı konuşuluyordu. Ve bu haberleri duyduğumdan itibaren başlayan keşke bende bunun içinde olsam duygusu başlamıştı. En başından beri parçası olmayı çok istediğim bir projeydi. Ve evrene bununla ilgili mesajlar gönderdim sanırım. Ve o zamanlar da yeni bebeğim doğmuştu. Ve sonrasında haberi geldi ve Netflix ile tanıştık. Kız çocuğu kısmetiyle gelir derler ya öyle bir şans oldu. 

Projeyi dahil olma süreciniz nasıl gelişti?

Can: Benzer bir hikayede benim de başıma geldi. Bizde bebek haberini aldıktan hemen sonra Netflix’ten bir telefon geldi. Ama o zaman etrafta bir gizem bulutu vardı. Ve uzun zamandır tanınmış piyasadaki iyi yönetmenlerle görüşüldüğü haberini almıştım. Bana da telefon geldiğinde benimle de görüşmek istediklerini duyduğumda çok sevindim. Ve yeni çocuk haberini aldıktan sonra bu haberin üstüne gelmesiyle, ben bu şansla bu işi alır mıyım diye bir an olsun düşündüm açıkçası ama aslında bakalım olacak mı dedim. Sonrasında görüşmeler oldu burasıyla ve Amerika’yla ve bir sürecin ardından oldu. Ama ilk başlarda acaba mı dedim. Bu işin bana geleceğini tahmin edemezdim. Ama parçası olduğum için çok heyecan duyuyorum. Benim içinde bir ilk oldu daha önce dizi tecrübem yoktu ama bu aslında bir geçiş gibi oldu çünkü Türkiye’deki dizi konseptindense sinemaya biraz daha yatkın. Biraz aslında yakın ve aynı zamanda da uzak. 

Umut: Benim içinde ilk duyduğumda bunun içinde olmalıyım dediğim bir projeydi ve nasıl olabilirim demiştim. Bir romandan yola çıkalarak oluştuğunu öğrendim. Ve sonra o romanı alıp okudum ve bir sunum hazırladım detaylarıyla; kostümler, mekanlar… Nasıl ulaşırım diye düşünüyordum. Sonra telefon geldi. Ver her şey olumlu geçti. 

Gönenç: Biz üçümüzde reklam altyapısından geldiğimiz için çok iyi sunum hazırlayabiliyoruz. Ve Amerikalılarda sanırım bunu görünce bir bakış açımızın olması bize artı olarak geri döndü. 

Umut: Pitching diye bir gerçek var aslında hayatımızda ve yabancılar buna çok önem veriyor. Alında her görüşmede fark ediyorsunuz. Büyük bir ‘’know how’’ var karşınızda ve her sorulan sorunun altında bir sebep var. 

Yaratım sürecinde en zorlayıcı etken neydi?

Can: Söylememize izin olan mı? (Gülüyor.) Bu projenin üzerindeki beklenti ve aslında bir stüdyo için film yapmanın bir demosunu yaşadık, oradaki mekaniklere uyum sağlama her kafadan ses çıkıyormuş gibi hissedebiliyor insan ve göz korkutucu olabiliyor ama benim için karşılıklı iyi bir iletişim oldu ve anlaştığımıza inanıyorum. Ve tabi ki ilk olmasından dolayı Netflik gibi bir marka geliyor ve paylaşılamama durumu oluyor. Ve bunlar doğal diye düşünmek gerekiyor. Ve aslında çekim aşamasında yaratıcı anlamda serbest bırakıldık. 

Gönenç: Aslında prodüksiyon anlamında gerçekten bir dediğimizi iki etmediler. Gerçekten her şey istediğimiz gibi gelişti. 

Umut: Fantastik dünyanın tasarımı konusunda dünyada birçok fazla referans var ve biz bunu ilk defa yapıyoruz. Türkiye’den böyle bir hikaye ilk defa çıkacaktı. Ve bunun hem gerçekçi olmasına hem de görülmedik bir şey yaratmak için çok uğraştık. Ve en çok dünyayı kurmak en fazla zaman alan süreçti. En başından beri gerçekçi de bir dünya kurmak istiyorduk. Kültür olarak biz bu hikayelere çok alışık değiliz ve oyuncuların buna kendilerine inandırmaları bizim ise görsel dünyayı seyirciye inandırmamız gerekiyordu. Hikayeyi gerçekçi bir açıdan ele almaya çaba gösterdik. 

Can: Hakan karakterinin olaya itiraz etmesi ve olayı kabullenmemesi benim için en keyif aldığım açı hikayedeki. Çağatay Ulusoy gibi bir starı alıp fantastik bir karakter oluşturmak ve seyirciyi buna inandırmak bizim için önemliydi ve diğer karakterlerin ikna çabaları da önemli bir etkendi bu gerçeklikte. Ve aynı zamanda bir film ‘’villian’’ı kadar iyidir diye, ve bizim villianlarımızda gerçekten çok başarılıydı. Aslında tüm karakterler bu gerçeklikte önemli bir rol oynadı. 

Dizinin hikayesi supernatural bir tavırda olmasına karşılık hikayeyi besleyen etkenler tüm gerçekliği ile karşımıza çıkıyor. Bu detayı özellikle vurgulama sebebiniz neydi?

Umut: Aslında İstanbul da ayrı bir karakter hikayede… Aslında biraz o karakteri de tanıtmak amacımız, hikayenin tüm bilmecesi bildiğimiz ve bilmediğimiz İstanbul’da geçiyor. Ve gerçeklik bizim için çok önemliydi o yüzden bir güzellemede yok ve İstanbul’un üzerinde turistik bir şekilde çalışılmaması gerektiği önemliydi.

Gönenç: İstanbul’u turistik bir öge olarak göstermedik ve gerçekten karakterlerin peşinde olduğu hikaye ile sunmaya çalıştık ve buna bağlı kalarak mekanları seçmeye çalıştık. 

Umut: Farklı olan bu tür işlerde aslında önceden daha oryantalist bir bakış açısına gidildi. Ve bu hikaye öyle değil. İstanbul’un gündüzü farklı gecesi farklı gibi bir algı oluşacaktır. Gerçek İstanbul hikayenin içinde.

Hikaye ilerledikçe İstanbul’un daha aslında keşfedilmeyen bin bir özelliği olduğunu görebiliyoruz. Özellikle Mimar Sinanı’ın eserlerine tekrardan duyulan bir hayranlık hissediliyor. Hikaye için tarihi işlerken nasıl bir harita çıkarttınız kendinize?

Can: Senaryo elimize gelmesi sonra biz bu mekanları yorumladık ve çekim olarak her mekanda örneğin gizem yaratmak için başla bir plan ve oyunlar yapıp gerçekleştirdik. Reklamdan da alışkın olduğumuz gibi mesela dinamik sahnelerde kamerayı omuzumuza alıp gerçekleşti. Aynı zamanda müziklerle de bu desteklendi ve çok güzel bir sonuç çıktı.

İstanbul’u kurtarmak mümkün olsaydı. İlk neyi değiştirmek isterdiniz?

Gönenç: Klişe bir cevap olacak ama trafiğini düzeltmek isterdim

Umut: Lise yıllarımdaki Beyoğlu’nu geri getirmek isterdim. Eskiyi tekrardan canlandırmak isterdim. 

Can: Şehri daha keyifli yaşayabileceğimiz ögeler olsun isterdim. Mesela Mexico City’de herkes dans ediyor ve mutlu burasının da aslında büyük şehir olduğu için asla kaosu bitmeyecek ama pozitif etkenler olursa insanlar daha mutlu olabilir diye düşünüyorum. 

Hayatımızdaki gerçekler ve hayallerin arasındaki ince çizgi ne sizce?

Gönenç: Gerçekleştirmek galiba…

Umut: Ben kendi adımdan yola çıkarak. Ümit etmek arzulamak, hayal kurmak… Bu benim hayatımda da böyle oldu. Bu zamana kadar açılan bütün kapılar bir şeyi çok istediğim için oldu. Ve tabi ki buna çok iyi hazırlanmak ve çabalamak gerekiyor. Örneğin Netflix ile bu buluşmada öyle oldu. Bir şeyleri çok istemek gerekiyor. Ve gökyüzüne söylemek… Steve Jobs’un bir sözü var ‘’Gelecekteki bir şeyi anlayabilmek için geçmişteki noktaları birleştirin’’ aslında yıllar önce yaptığın bir görüşme sana şimdi olanları yaşatabiliyor.

 

Author: Zeynep Sahin

RELATED POSTS