Vicky Cristina Barcelona

Arts & CultureAugust 30, 2025
Vicky Cristina Barcelona

Üç farklı kadın. Aşka üç farklı yaklaşım. Tek bir adam.

Cristina kendini aşka ve arzularına gözü kapalı teslim etmek istiyor. Herhangi bir gerçeklik süzgeci olmaksızın arzularının onu yönlendirmesine izin veriyor. Vicky ise aşka ürkekçe yaklaşıyor; hatta arzulamaktan ve şehvetten korkuyor. Duygularının onu yönlendirmesi fikrine çok kapalı, kalbini mantığı tarafından hapsedilmiş bir kutuya kaldırmış. Ama arzulamak ve şehvet hiçbir mantığa bağlı çalışmıyor. Şehvet sadece hissedilmek istiyor, arzu da yakalamak sahip olmak. Ve böylece kendini, aşk sandığı yasak bir arzunun içinde boğulmuş halde buluyor. Cristina ise, mad woman in the attic tiplemesi olan María Elena’yla birlikte bir aşk üçgeninin ortasında buluyor kendini. Ya da bu durumda bir aşk karesi demek daha doğru olur, kendi kaosu altında alevlenip kül olup giden.

Bu filmin bir erkek tarafından yönetilmiş olduğu çok belli: Kadın karakterler tipleme olarak yazılmış. Vicky, melek tiplemesi. Tutku ve şehvetten korkuyor. Cristina ise bir ilham perisi. Kendini sanata adamak, yaratıcı gücün aynası olmak istiyor. Vicky’nin aksine duygularının onu yönlendirmesine tamamen izin veriyor. María Elena ise kalıba sokulamayan deli kadın yani the madwoman in the attic tiplemesi: Jane Eyre’daki Bertha Mason’ın dizginlenmemiş, özgür hali. Juan Antonio ise bu üç kadının bağlantı noktası, tetikleyici figürü. Farklı kadın tiplerini baştan çıkarıyor, onların mantığını şehvete dönüştürüyor. Kısacası tüm karakterler; aşkın, arzunun, şehvetin ve mantığın arketipleri olarak yazılmış. Ve şehvetin ateşi söndüğünde, aşk yanılsaması ardında yalnızca süpürmek istemeyeceğiniz bir dağınıklık bırakıyor.

Her ne kadar tiplemeler bir filmi boş ve süs eşyası gibi gösterebilse de, bu filmin amacı arzunun farklı yaklaşımlarla nasıl yaşandığını göstermekti. Ya da şehvetin ve arzunun farklı tipte insanlar tarafından nasıl farklı yorumlandığını. Dolayısıyla anlatı açısından problemli olsa da, kanıtlamak istediği fikre hizmet ediyor: Arzu hiçbir zaman düzenli, hiçbir zaman bütün değildir. Ve belki de onu büyüleyici ve yıkıcı kılan şey tam da budur.

“I was in love with the most incredible woman then in the end she put a knife into me” 

María Elena ile Juan Antonio’nun ilişkisi tutku, şehvet, kavga, nefret, aşk, şiddet ve bağımlılıkla dolu… María yangını körükleyen kıvılcım: Bu yıkıcı ilişki dinamiğini ateşe dönüştüren şey onun arketipi: madwoman in the attic. Tek fark, bu kez Bertha Mason gibi kilitli kapıların ardında değil; olayların tam içinde. Tipik deli kadın tiplemesinin aksine, Juan ve Cristina’nın hayatında hep konusu açılan bir hayalet olmaktansa bedenen ve ruhen hayatlarında var oluyor. Fakat deli kadın tiplemelerine de yapıldığı gibi asıl sorunu, aşk ve şehvet süslemesiyle halının altına süpürülüyor. Asıl sorunu aşk, seks veya üçlü bir ilişkiyle çözülecek bir şey değil. Onun için aşk, kafasındaki sesleri bastırmanın bir yolu sadece. İçindeki kakofoniyi Juan Antonio’nun yüzüne daha yüksek sesle bağırarak susturmaya çalışıyor: ya da ona bıçak saplayarak, ya da silahla ateş ederek.

Bu üç arketipsel kadının aşka olan yaklaşımının delilikle ölçüldüğü bir spektrumun üzerine koymamız gerekseydi: Cristina, Vicky ile María Elena’nın tam ortasında yer alırdı. María Elena gibi o da arzularına teslim olmak, şehvet ve aşk denizinde kaybolmak istiyor… Bu yüzden kendini aşka balıklama atıyor. Ama Vicky’nin başta sahip olduğu mantık sonunda ona geliyor. Bu üçlü ilişkinin beraberinde getirdiği deliliğe dayanamıyor ve mantığı onu tekrar gerçekliğe geri getiriyor.

Vicky, mantığının dizginlerini, şehvet duygusuyla baştan çıkarılarak bırakıyor. Başta aşkın evcilleşmiş, rasyonel bir güç olduğuna inanırken şehvetin elmasını ısırdığı anda tüm dizginleri kopar. Melek arketipi günaha teslim olmaya, sadaketten dönmeye hazırdır. Çünkü arzu beklemez; baştan çıkarır ve seni bir anda mantıktan koparırcasına tokatlar. Bu yüzden kocasıyla kurduğu güvenli ve sıkıcı ilişki, Juan’a duyduğu şehvetin yanına bile yaklaşamıyor. Başlangıçta duygularına karşı ürkek ve çekingen yaklaşan Vicky, kendini şehvetin ve arzunun heyecanına bırakmaya çalışır. Ama deli kadın saldırır; María Elena’nın tabancasından çıkan kurşunla eli vurulur. Ve şehvetin kendi kendini yok eden gücü onu korkutur: Elinde bıraktığı yara iziyle, Vicky gerçekliğe aniden geri dönmek zorunda kalır. 

Melek kazığa sürülür, ilham perisi kaçar, deli kadınsa yaşamasını sağlayan tutkuyu kendi elleriyle tüketir. Vicky, Cristina, Barcelona aşkın hakikatini sorgulatır. Aşk gerçekten var mı, yoksa yalnızca şehvetin, arzunun ve öfkenin kılıfı mı? Tek kesinlik şu: arzu, aşkın hiçbir zaman yanamayacağı kadar uzun yanar. Belki de aşk hiç asıl mesele olmadı; yalnızca kaosa bahane oldu.

Aşkın dört yolunda bir kırılma noktasına doğru tam gaz yaklaşırken sizi filmden ilhamla hazırlanan çalma listemize davet ediyoruz:

Author: Based Istanbul

RELATED POSTS