Litvanyalı yönetmen Saulė Bliuvaitė’nin uzun metrajlı ilk filmi Toxic (Akiplėša), 2024 Locarno Film Festivali’nde Altın Leopar’ı kazandığında dünya çapında ilgi topladı. Ölçü bandı kadar acımasız ve stiletto kadar keskin bir bakışa sahip olan hikâye, sömürücü moda endüstrisini kararlı gençlerin gözünden ele alıyor ve rekabet ile arkadaşlık arasında zikzak çizen kızların portresini çiziyor.
Hikâye, Kaunas’ın sanayi bölgesinin kıyılarında yaşayan iki genç kız, Marija ve Kristina etrafında dönüyor. Bliuvaitė, beden temasını vizyonunun merkezine koyarak, kısa kesilen bir gençliğin morluklarına karşı şefkatle parlayan bir büyüme hikâyesi yaratıyor. Annesi tarafından terk edilen ve çiçekçi büyükannesiyle yaşayan Marija ile, daha sert, sokak kodlu Kristina, aynı mankenlik ajansına kayıt olduklarında beklenmedik bir bağ kuruluyor. Hayallerinin bedeli ağır: ağızlarına pamuk tıkamak, öğün atlamak ve hatta bir sahnede tenya yumurtası yutmak. Yönetmen, sisin içinde dönen bisiklet tekerleklerinden, babanın sevgilisiyle disko müziği eşliğinde eğlendiği sahnelere kesmeler yaparak rüya gibi, beklenmedik bir ritim kuruyor.
Kasvetli konusuna rağmen dostlukları sıcacık bir ışık yayıyor. 14 yaşında titreyen eller, yara bere içindeki dizler ve bulaşık göz kalemiyle tutunulan o bağlılıktan yola çıkan bir Letterboxd yorumu, filmi “bunca acımasızlığı bu kadar insani ve özenli anlatan bir hikâye” olarak özetliyor. Filmin imzası kesinlikle o coquette-trash-Doğu Avrupa estetiği. Toxic, sert gerçeklerle yüzleşirken kalbini yitirmemeyi başarıyor ve bu özgün bakışı herkese dokunabilecek bir noktaya taşıyor.
Bliuvaitė, tipik gençlik filmi estetiğinden bilinçli olarak uzak duruyor. Bir röportajında, çoğu gençlik filminde gördüğümüz “sürekli yüzlere zoom” yaklaşımını istemediğini, atmosferin ve mekânın en az karakterler kadar önemli olduğunu söylüyor. Bu yüzden kamera, sis kaplı bisiklet tekerleklerinden, Sovyet döneminden kalma soğutma kulelerine, mankenlik stüdyosunun mavi fayanslı duvarlarına kadar özgürce dolaşıyor. Yönetmen, gerçek model avcılarını izleyen Girl Model belgeselinden ve kendi gençliğinde Baltık bölgesindeki okullardan ajanslar tarafından seçilen kızların anılarından ilham almış. Filmdeki bazı imgeler zihne kazınıyor: ajanstaki “ameliyathane ışıkları”, Gediminas Jakubka’nın elektronik müzikleriyle bedenlerin gerginliğini artırırken, yılan gibi süzülen ses tasarımı Kristina’nın midesindeki tenyayı hissettiriyor.
Toxic, moda dünyasının karanlık tarafıyla yüzleşirken ahlâk dersi vermekten kaçınıyor. Onun yerine, bizi Marija ve Kristina’nın iç dünyalarına yaklaştırıyor. Yönetmenin kendi gençlik anılarına dayanan hikâye, güzellik standartlarının ve tüketim kültürünün açtığı yaraları ortaya seriyor. Aynı zamanda, bedeni bir “kaçış” bileti olarak satma fikrinin, kaçınılmaz gibi hissettiren kapitalist baskılardan nasıl doğduğunu gösteriyor.
Şiirsellik ve sertliğin kusursuz bir karışımı. Bazen gözünüzü kaçırmak isteyebilirsiniz ama hemen ardından Marija ve Kristina’nın sarılmasıyla içiniz ısınır. Locarno’daki zaferiyle Bliuvaitė, çok daha geniş bir tanınırlığın eşiğinde. Hem tanıdık hem yabancı, hem sert hem derinlemesine insani.
Bu büyüleyici dünyanın jeneriği akarken, filmden ilhamla hazırladığımız çalma listemize sizi davet ediyoruz: