This Is Not A Hate Message To AI

Arts & Culture17 Ekim 2025
This Is Not A Hate Message To AI

Zaman sıkıştırılmış durumda. Ritim hızlı, geceler sonsuz. Yapay zekânın yükselişiyle birlikte onu kullanmamamız nasıl mümkün olabilir ki — önümüzdeki her şey bizi buna teşvik ederken? Artık tadına vara vara üretmeye vaktimiz yok. Hele ki teslim tarihlerinin altında nefessiz kalıyorsak.

Evet, teşvik ediliyoruz. Zaman paradır. Ve ikisinden de ne kadar azımız var… Yapay zekâ modern çağın beyaz atlı prensi gibi yetişiyor imdadımıza; bütçemiz dar, saatlerimiz sınırlı olduğunda bizi kurtarmak için. Ama mesele şu ki, eğer her şeyi yapay zekâya yaptırırsak, sesimizi nasıl kaybetmeyiz? Sanatta yapay zekâ kullanımı çokça tartışılan bir konu ve haklı olarak öyle. Çünkü sanat, insan sesini taşıyan en saf şeydir.

Çözüm yapay zekayı silip atmakta değil, onu kullanmayı bilmekte gizli. Onu yaratıcı yetilerimize entegre etmenin bir yolunu bulmalıyız. Asıl mesele, yapay zekâyı kendi lehimize kullanmayı öğrenmekte yatıyor. Bize hizmet etmesine izin vermek, bizi tanımlamasına değil. Sonuçta, insan olarak sahip olduğumuz şey yönetebilmektir: authorship. Yapay zekâ ne kadar insan zihnini taklit edecek şekilde programlanırsa programlansın, özü eksiktir. Ve o eksik olan öz, sanatı bu kadar dokunaklı ve insana yakın kılan şeydir.

Belki de cevabın kendisi, yapay zekâyı olması gerektiği şekilde kullanmakta yatıyor: bir araç olarak. O ne bir doktor, ne annen, ne de terapistin — her ne kadar bunların hepsiymiş gibi davranmakta oldukça başarılı olsa da. Ve elbette, ne en sevdiğin sanatçı ne de en sevdiğin müzisyen. Sadece hayatı biraz daha kolaylaştırmak için var.

Sanat söz konusu olduğunda hâlâ karışık duygular içindeyim, ama keşfettiğim bazı sanatçılar fikrimi değiştirmeye başladı. Çünkü onların bu konudaki cevabı da aynı: Yapay zekâyı bir araç olarak kullanmak, ama ona köle olmamak.

Bazı sanatçılar, yapay zekâyı kullanırken kendi özlerini işlerine entegre etmeyi başardı. Mesela Ilian Zut. Tümüyle yapay zekâyla kurgusal reklam kampanyaları üretiyor — her birini kendisi yazıyor, yönetiyor ve görselleştiriyor. Her birkaç günde bir, hesabında yeni bir “reklam” beliriyor: gerçeküstü, mizahi ve tamamen ona özgü. Ortam yapay olabilir, ama arkasındaki kişilik tartışmasız bir şekilde insan.

Anastasia Vladimirskaya ise yapay zekâyı rüya manzaraları inşa etmek için kullanıyor. Gerçekle hayalin arasında asılı duran kırılgan, sürreal dünyalar yaratıyor. Çalışmaları sinematik ama bir o kadar da içsel; çoğunlukla yüzsüz figürleri, distopik şehirleri ve kayıp gerçeklikleri betimliyor. Yapay zekâyla gerçeklikten kaçmıyor, onu kırıyor — yeniden yansıtıyor. Her bir eseri, camın ardından görülen bir anı gibi: tanıdık ama erişilmez. Teknoloji onun fırçasına dönüşüyor; fakat duygular tamamen ona ait kalıyor.

Son olarak, Xe, yapay zekâyı duyguların görsel diline dönüştürüyor. Hesabı, bir çeşit bozuk bir günce gibi ilerliyor; analog tonlarda, neon ışıklar altında, eğrilmiş insan siluetlerinden oluşan rüya parçalarıyla dolu. Görüntü üretim araçlarını ve yoğun post-prodüksiyon tekniklerini kullanarak hem nostaljik hem de geleceksel bir evren yaratıyor — sanki başka bir gerçeklikten kaybolmuş bir VHS kaset gibi.

Bu sanatçılar, yapay zekânın nasıl kullanılması gerektiğine dair cevabın ta kendisi. Onu araçları hâline getiriyor, yaratıcılıklarını ifade etmenin bir yolu olarak kullanıyorlar. Yapay zekâ tam da böyle kullanılmalı…

Author: Duru Ustaoğlu

RELATED POSTS