Ramazan Can ile “Ne Yerdeyim, Ne Gökte”

Arts & CultureDecember 7, 2021
Ramazan Can ile “Ne Yerdeyim, Ne Gökte”

Anna Laudel’de gerçekleşen “Ne Yerdeyim, Ne Gökte” sergisi, sanatçı Ramazan Can ile bizleri bir araya getirdi. Üretimini, “Kimliksel arayışlar, göçebe Yörük kültürü ve onun araladığı kapıdan Şamanizm, asıl adıyla Kamlık inancı, gibi konuların etrafında dolanıyorum ve işler üretiyorum.” diye tanımlıyor sanatçı. Can’ın son 7 yıl içerisinde farklı materyallerle ürettiği eserleri üzerinden, sanatçının üretim tekniklerini ve odaklandığı göçebelik, şamanizm, kimlik konuları ve temellük fikirlerini sergi ile keşfetme şansı bulduk ve kendisiyle sohbet ettik.

“Ne Yerdeyim, Ne Gökte” serginizin hikayesini anlatır mısınız?

Bu sergi 2018’de açtığım “Evvel Zaman İşi” isimli sergimin devamı gibi. Bu iki sergide de ele aldığım konular, tamamıyla kendimle ilgili arayışımın neticesinde ortaya çıktı diyebilirim. Sergide de görüldüğü üzere kimliksel arayışlar, göçebe Yörük kültürü ve onun araladığı kapıdan Şamanizm, asıl adıyla Kamlık inancı, gibi konuların etrafında dolanıyorum ve işler üretiyorum. Tabii bunu yaparken de birçok farklı dil ya da malzeme kullanıyorum diyebilirim. Resimden heykele, yerleştirmeden videoya… Bu bazen kafa karıştırıcı olabiliyor. Hem farklı malzeme hem üslupsal farklılıklar hepsinin aynı elden çıkmış olması sanırım izleyiciye biraz garip geliyor. Benim hoşuma giden de bu zaten. 

“Evvel Zaman İşi”nden sonra 7 yıllık süreci kapsayan bir devam işi “Ne Yerdeyim, Ne Gökte”. Bu 7 yılda üretim süreciniz ne yönde gelişti? Zamanın ve mekanın projelerinizdeki yeri nedir?

Zaman ve mekan meselesini ben işime geldiği taraftan ele alacağım. Çünkü benim için oldukça zor olmasına rağmen son süreçte atölye mekanımı birkaç defa taşımak zorunda kaldım. Bu gibi durumlar bizim gibi insanların işini biraz sekteye uğratabiliyor. Yeni mekanı benimseme, mekanla olan iletişim ve aidiyet duyguları bir anda sağlanamayabiliyor. Bu da halihazırdaki projeleri biraz geciktiriyor. Bunun dışında bu son üretimlerimle ilgili bir önceki sergimden çok farklı bir noktada değilim. Lakin ta en başından, yani 2011’de başladığım bu serinin ilk işlerinden itibaren gelen değişimden söz ediyorsak hemen her şey çok farklı bir noktaya geldi diyebilirim. Önceden izleyiciye bir şeyler anlatma ihtiyacı duymazdım. Sadece iyi resim yapmaya çalışırdım. Şimdi öyle değil, bence benim için en önemli değişim bu.

Bir sürü otoportrem var lakin hiçbiri birbirine benzemiyor. Ama aslında hepsi benim. -Ramazan Can

Sanat üretiminde kendi konfor alanını yaratabilmek adına hangi süreçlerden geçtiniz? Geldiğin yer ile gittiğin yer ne ölçüde birleşiyor?

Belirli bir konfor alanına sahibim diyemem. Zira üretim süreci hiç de rahat ve konforlu değil, aksine sancılı ve son derece sıkıntılı bir süreç. Ayrıca geldiğim yerle gitmeye çalıştığım yer arasında uçurumlar var ve bu da oldukça zorlu bir süreç olarak yanı başımda ve hep kendini hatırlatıyor.

Başka konular üzerine gitmek yerine kendi geçmişine dönmeyi tercih ettiğinden bahsetmiştin. Çalışmalarında bolca otoportreye de rastlıyoruz. Bu duruşun kendini anlamaya mı yönelik, yoksa köklerine tutunuş mu içeriyor?

Evet kesinlikle tamamen kendini anlamakla ilgili. Daha doğrusu kendini anlamaya çalışmak. Zira bu hiç de kolay değil benim için. Bu herkes için mi zor yoksa ben mi bu kadar zorlanıyorum bilmiyorum. Bir sürü otoportrem var lakin hiçbiri birbirine benzemiyor. Ama aslında hepsi benim. Birazcık psikolojik bir durum sanırım, çünkü insanlar bunu biraz delice buluyor.

“Ne Yerdeyim, Ne Gökte” disiplinlerarası bir iş. Heykel, neon, resim, yerleştirme… Geleneksellikle modernliğin çalışmalarındaki yansımaları hakkında ne düşünüyorsun?

Kullandığım bazı malzemeler belirli bir geleneğe bağlı evet. Çünkü ben de o geleneğe bağlıyım, o geleneğin son jenerasyonuyum ve bu anda yaşıyorum. Ürettiğim işler de bu zamanın işleri. Haliyle bu iki mesele arasındaki birleşim benim bu zamanda yaşıyor olmam kadar doğal.

Çalışmalarında farklı farklı ikonlar, figürler dikkat çekiyor. Şamanizmin ve göçebeliğin bu imajlardaki etkisi nasıl?

Ben Göçebe-Yörük kültüründeki gelenekleri araştırırken Şamanizm ile tanıştım. Bu figürlerin çıkış noktası da Şamanizm’e ait söylenceler ve metinler. Okuduğum bu metinlerin birçoğunun fazlasıyla mistik ve ürkütücü olmasından kaynaklanıyor olsa gerek yaptığım figürler de fazlasıyla ürkütücü sanırım.

Resimsel kolajlarınla tarihin tanınmış ustalarını çalışmalarına dahil etmen ve temellük sanatını icra etmen serüveninde hangi noktada duruyor? Çalışmalarına hep dahil edeceğin bir anlatım biçimi mi?

Bu seri kendiliğinden ortaya çıkmış bir seri. Büyük projelere ya da işlere başlamadan önce hep bir ön hazırlık yapıyorum. Bu hazırlıklar sırasında özellikle renk çözümlemeleri için bazen yırtma yapıştırma yöntemiyle farklı renkleri veya biçimleri bir araya getiriyorum. Zamanla bu hazırlıklar basit bir oyuna dönüştü, bir araya getirdiğim parçaların üstüne absürd kafalar yerleştirmeye başladım. Bu muzipçe tavır hemen herkeste olan bir davranış biçimi bence. Zira sizin de çevrenizde gazete veyahut dergilerdeki fotoğraflara kaş, göz, bıyık gibi eklemeler yapanlar vardır. Bu biraz öyle bir şey, ne kadar devam eder bilmiyorum Bir oyundan sıkıldığınızda bırakırsınız ya, ben de sanırım sıkıldığımda bırakırım.

Sergide farklı çizgide ilerleyen bir “Abdülcambaz” serisi var. Kimdir bu Abdülcambaz? Alter egon diyebilir miyiz?

Abdülcambaz bireysel bir sorgulama olarak kabul edilebilir. Ya da farklı davranış biçimlerine yaptığım muzipçe bir eleştiri. Sizin söylediğiniz gibi alter egom da olabilir. Zira yapmam dediğim ve bana uzak olan birçok şeyi onun imzasıyla yapıyorum. Aslında hayali bir karakter ve gerçekten varmış gibi davrandığım ve atölyemi paylaştığım biri. Ama Ramazan Can’dan uzak bir dile sahip. Aynı atölyeyi paylaştığımız için de birbirimizden etkilendiğimiz de oluyor tabii.

Bazı sanatçılar belirli bir noktada eserlerini imha edebiliyor. Senin eserlerinle nasıl bir bağın var? Kesip atmak senin için kolay mıdır?

Yaptığım işlere büyük bir kutsallık atfetmiyorum. Benim için üretim süreci ortaya çıkan işten daha değerli. Aynı anda birden çok iş yaptığım zamanlar oluyor. Bunlardan biri belirli bir sürecin sonunda tıkanıyorsa ve o an yapmakta olduğum diğer işlere ayıracağım vakti çalıyorsa ondan kurtuluyorum. Genelde parçalayıp atıyorum, evet.

Bundan sonra Ramazan Can’ı neler bekliyor?

İnanın bunu ben de merak ediyorum.

Author: Öykü Bilgin

RELATED POSTS