Gücü ve Gücün Kullanış Biçimini Tartışan Bir Oyun: Sınırlar

Arts & CultureDecember 11, 2022
Gücü ve Gücün Kullanış Biçimini Tartışan Bir Oyun: Sınırlar

ABD’li oyun yazarı David Mamet’in sevilen metni Oleanna; “Sınırlar” ismiyle uyarlandı. Versus Tiyatro ve 484 Urban Garden yapımı oyunun kilit başrolleri ise Kenan Ece ve Ecem Uzun’a emanet. Aldığı nota itiraz sebebi ile hocası Can’ın odasına gelen Ecrin için de Can için de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir düello başlıyor ve olayların seyri git gide ilginç bir hal alıyor. Meselesinin güncelliği ile seyirciye şüphesiz ki çok tartışacak malzeme sunan oyunla ilgili merak ettiklerimizi oyunun yönetmeni Kayhan Berkin’e ve oyuncuları Kenan Ece ve Ecem Uzun’a sorduk.

Sınırlar’ı uyarlamak, bu sezonda sahneye koymak aklınıza neden ve nasıl düştü?

Kayhan Berkin: Oleanna -bizim sahneye koyduğumuz ismi ile Sınırlar- uzun zamandır yapmayı düşündüğüm bir oyundu, cevap vermeyen, soru sorup cevap arayan ve bu cevap arama sürecine seyirciyi de dahil eden metinleri hep ilgi çekici bulmuşumdur. Güç ve gücün kullanılış biçimi ve şekli gündemimde olan bir konu. Sınırlar da bu konu ile ilgili yazılmış en iyi metinlerden. Daha önce roman ve sinema uyarlamaları yapmıştım ama bu uyarlamaları yaparken yerelleştirme yoluna hiç gitmemiştim, Sınırlar’ın buna olanak tanıması da uyarlama becerilerimi geliştirmek adına bana katkıda bulundu diyebilirim. 

Özellikle “Sınırlar” ismini tercih etme sebebiniz neydi? 

Kayhan Berkin: Oleanna isminin bizim seyircimiz için hiç bir anlamı yok, hem yeni bir isim seçmek hem de seçeceğimiz ismin hem uyarlamamıza hem de orijinal metne uygun bir isim olması gerekiyordu. Sahnelediğimiz oyun bir çok meseleyi ele almakla birlikte sınır kavramını da tartışmaya açıyor, oyun boyunca öğrenci ve öğretmenin sıkıştığı odanın sınırları, odadaki yerleşim alanları, vücutlarının birbirine yaklaşıp uzaklaştığı mesafeler ve bu mesafelerin hiyerarşinin gölgesinde belirlenmesi, kelimelerin kullanılış biçimi hatta bu kelimelerin söylenirkenki ses tonunun bile sınırları oyunun konuları arasında. Baskın olan tarafın sürekli değişmesi ile birlikte oyunun bir çeşit sınır savaşı olduğunu bile söyleyebiliriz. 

Bu “düelloyu” sahneye koyarken dikkat ettiğiniz şeyler nelerdi? 

Kayhan Berkin: Hem uyarlamada hem de sahnelemede bir yandan her iki tarafı anlamaya çalışırken bir yandan da oyunun günümüz Türkiye seyircisi için de anlamlı hale getirmeye gayret ettik ekipçe.

Sizin bir yönetmen olarak istemsizce daha çok içselleştirdiğiniz bir taraf oldu mu? 

Kayhan Berkin: Olmadığına inanmak isterim. 

Oyun sürecinde kendi hayatınızdaki sınırları sorguladınız mı? 

Kayhan Berkin: Herhangi bir oyun provasının en güzel taraflarından biri bu sürecin yönetmene oyunun ele aldığı meseleyi detaylı bir şekilde inceleme olanağı vermesi, bu inceleme esnasında da bir yandan o konu ile ilgili hayat deneyimlerinizi gözden geçirme fırsatını da yakalıyorsunuz zorunlu olarak. Yönettiğim her oyun beni biraz da olsa değiştirmiştir. 

Birbirlerini tam dinleme ve anlama oyun boyunca hiç olmuyor

Ecem Uzun

Ecrin’i okurken ilk hisleriniz nasıldı? 

Ecem Uzun: Oleanna okuldan da bildiğim bir metindi, kadın karakterin hikayesine aşinaydım ama yönetmenimizin bu uyarlaması ile Ecrin’in duruşuna zaman zaman çıkışlarına, mevcut eğitim sistemi ve güçle olan savaşına kendimi yakın hissettiğim anlar oldu. Ecrin’i okurken cesur buldum. Kimi zaman kızdım, kimi zaman anlamaya çalıştım, belki anlamaya çalışmak en doğru duruş olur. Ecrin’in hayatını, geldiği yeri, ailesini, hislerini hepsini anlamaya çalıştım. 

Ecrin’in prova yolculuğu nasıl oldu? Yani karakteri ele alışınız nasıl şekillendi? 

Ecem Uzun: Ecrin’i hayatla mücadelesi ve var olmaya çalışma hali ile ilişkilendirdim. Öfkesini ve anlaşılma ihtiyacını sorguladım. Sınıfta, okulda, kendi arkadaş grubunda neler hisseder diye sorguladım 

Can ve Ecrin’in iletişiminin koptuğu yer sizce neresi? 

Ecem Uzun: Tam bir noktada kopuyor demem doğru olmaz. Aslında iletişimleri oyun sürecinde gidip geliyor. Bir an ah belki anlaşacaklar diyoruz, tekrar kopuyor. Belki de tam dinleme ve anlama oyun boyunca hiç olmuyor. Telefonun çalması dış dünyanın müdahalesi ve kişisel zaaflar bunda çok etken. 

İkilinin “düellosuna” müdahale etme şansınız olsa kime ne demek isterdiniz?

Ecem Uzun: Ecrin’e belki “Çık o odadan” derdim, derdini söyle ve çık. Önce kendi, sonra Can’ın sınırlarına saygılı ol. Çünkü kaldıkça o güç dengesinde karşılıklı kayıplar başlıyor.

Ecrin’i oynamanın sizde uyandırdığı duygu ne oldu? 

Ecem Uzun: Özgür ve güçlü hissettim. Kimi izleyici Can’a kimi izleyici Ecrin’e hak verir. Ben bu tartışmayı başlatan karakterlerden biri olduğum için güçlü hissettim. 

Oyun sürecinde kendi hayatınızdaki sınırları sorguladınız mı? 

Ecem Uzun: Evet, kendi sosyal ilişkilerimde, özellikle de toplumsal alanlarda bana normal gelen birçok seyi tekrar sorguladım. 

Toplumsal cinsiyet politikası ve gücün insan ilişkileri üzerinden üretimi gibi konular oyunda çok çarpıcı ele alınıyor.

Kenan Ece

Can’ı okuduğunuzda aklınızdan ilk geçenler ne oldu? 

Kenan Ece: Oyunu okuduğumda ilk ilgimi çeken oyunun tartıştıkları oldu. Toplumsal cinsiyet politikası ve gücün insan ilişkileri üzerinden üretimi gibi konular oyunda çok çarpıcı ele alınmıştı. Can özelindeyse araması, keşfetmesi ve oynaması zevkli bir karakter olacağını düşündüm. 

Can’ın prova yolculuğu nasıl oldu? Yani karakteri ele alışınız nasıl şekillendi? 

Kenan Ece: Oyunun yazarı David Mamet karakteri kâğıt üzerinde detaylı bir şekilde yaratmış zaten. Bana düşen Can’ın ne dediği ve ne demediğine bakıp karakteri kendime göre yorumlamak oldu. Ezberi zor bir oyun, karakterler bazen belli bir düşünce silsilesi olmadan kopuk kopuk konuşuyorlar. Bazen konuşmaya sadece kendi düşüncelerini izleyerek, birbirlerini dinlemeden devam ediyorlar. Ezberi yakaladıkça oyunu meydana getiren bir ritim ortaya çıkartıyor. Bu ritmi buldukça oyun şekillendi. 

Can ve Ecrin’in iletişiminin koptuğu yer sizce neresi? 

Kenan Ece: Can’ın bardağına su koymak zor, dolu zaten. Başarıyla buluştuğu bir yolculuk geçirmiş ve olaylara belli açılardan bakıyor. Karşındakini anlamadan ezberden konuşuyor bazen. Ecrin’e dert olanı kendi menfaatine göre içselleştirip kabullenmiş. Söylediklerinin felsefi temelleri olsa da, karşındakini nasıl etkileyebileceğinin hiç farkında değil. Ecrin’inse kafası karışık. Başarısız bir öğrenci ve başarısızlığının faturasını kendine kesmek gibi bir niyeti yok. Neden üniversiteye gidiyorsun diye sorulduğunda bocalayabilir. Bir birliğin parçası ve muhtemelen bu şekilde gücün nereden devşirildiğine uyanıyor. Başarısızlığının kaynağının kendinden ziyade toplumsal iktidar ilişkilerinde olduğuna inanmış. Can’ın hali ve tavrı çok da haksız olmadığını gösteriyor. 

İkilinin “düellosuna” müdahale etme şansınız olsa kime ne demek isterdiniz? 

Kenan Ece: Can’a ağzından çıkanı karşındaki öğrencisinin psikolojisine göre tartması gerektiğini söylerdim. Zor bir mücadele içerisinde kendini ararken bocalayan genç bir insana karşı daha duyarlı olabilir. Bir eğitimci olarak bunu yapıyor olmalı zaten, yapmıyor olması düşündüğü kadar iyi bir eğitimci olmadığını gösteriyor. Ecrin’e Can’ın ne kadar duyarsız olsa da aslında kötü biri olmadığını, zor olsa da tavrını önemsemeyip aslında ne demek istediğine kulak vermesini söylerdim.

Author: Hande Sönmez

RELATED POSTS