Identity can be both a personal and collective experience.

Arts & CultureJanuary 25, 2024
Identity can be both a personal and collective experience.

Hiền Hoàng, iki farklı dünya arasında kendi çizgisini çizebilenlerden. Kendini ararken küllerinden yeniden doğuyor ve öz benliğinin keşfini sanatıyla buluşturuyor. Vietnam’dan Almanya’ya ulaşan bu Doğu ve Batı arasındaki iki farklı evrende; Hoàng, fotoğraf, enstelasyon ve performans sanatını ustalıkla harmanlıyor. Toplumsal değer sistemleri, şekil ve madde dönüşümü ile kimlik müdahalesi kavramları arasında bir keşfe çıkıyor. Sanat her daim engelleri aşan bir mekanizma olagelirken Hiền Hoàng, mirasına sadık kalarak evrensel bir deneyime alan sağlıyor, yeni bedenler ortaya koyuyor.

Almanyada yaşayan Vietnamlı bir sanatçı olarak çıktığınız kişisel yolculuk, kimlik anlayışınızı ve sanatsal çalışmalarınızı ne yönde etkiledi?

Hiền Hoàng: Kişisel yolculuğum, kültürel kimliğe dair kapsamlı bir keşif süreci. Bu durum, iki farklı dünya arasında köprü kurmamı sağlarken, kimlik oluşumunun inceliklerini araştırmam konusunda da bana ilham verdi. Yolculuğum sonucunda kimlik anlayışım akışkan, sürekli evrilen, kültür ve çevreyle iç içe geçmiş bir hal aldı. İki farklı kültür içinde yaşamdan edindiğim özgün bakış açısı, Doğu ve Batı etkileri arasında bir diyalog geliştirerek sanatsal çalışmalarıma yön vermekte. Değer katan bu deneyim beni basmakalıp düşüncelere meydan okumaya, engelleri yıkmaya ve mirasıma sadık kalırken evrensel cazibesi olan sanat eserleri yaratmaya teşvik ediyor.

Fotoğrafı diğer sanat formlarından ayrıştıran şey nedir?

Hiền Hoàng: Fotoğraf, akışkanlık ve esneklik konusunda sahip olduğu benzersiz özelliklerle diğer sanat formlarından ayrışıyor. Geleneksel anlamda iki boyutlu bir mecra olsa da ben, fotoğrafı üç boyutlu heykellere ve mekansal deneyimlere dönüştürerek genişletme ve ona meydan okuma çabasındayım. Bu yenilikçi yaklaşım, fotoğrafı heykelle birleştirerek görüntülerin geleneksel sınırlarını aşmasına ve yeni biçimler almasına olanak tanıyor. Fotoğrafları alışılmadık malzemelerin üzerine yerleştirerek ve kişiyi içine alan mekansal enstelasyonlar oluşturarak, izleyicinin fotoğrafla etkileşimini ve onu algılama biçimini yeniden şekillendirmeyi hedefliyorum. Fotoğraf ve heykel arasındaki bu dinamik etkileşim, temsil ve somut deneyim arasındaki sınırları silikleştirerek hikaye anlatıcılığının yeni boyutlarını keşfetmeme olanak tanıyor.

İkili kültürel kimliğinizi yaratıcı çalışmalarınızda nasıl dengeye oturtuyorsunuz?

Hiền Hoàng: İkili kültürel kimliğimi dengelemek yaratıcı sürecimin odağını oluşturuyor. Miras, deneyim ve bakış açılarımın ilmek ilmek işlendiği bir duvar halısı olarak görüyorum onu. Vietnamdaki köklerimi Almanya’daki çevremle birlikte kucaklayarak, çalışmalarımda uyumlu bir şekilde bir arada var olmalarına izin veriyorum. Bu denge sanatımın zenginlik ve derinliğini artırırken, her iki kültüre ait belirli nüansları koruyarak evrensel temaları işlememe olanak tanıyor. Böylece çeşitlilik içeren bir kitleye hitap eden, farklı kültürel miraslar arasında anlayış ve iletişimi teşvik eden işler yapabiliyorum.

Yiyecekleri baskılar ve sınırlandırmaları temsil eden bir metafor olarak kullanmak Asyalı kimliğine sahip klişeleşmiş stereotipilerin ve kültürel kimlikler hakkındaki mesajınızla nasıl örtüşüyor?


Hiền Hoàng:
İşlerimde yemeği bir metafor olarak kullanmak, Asyalı klişeleri ve kültürel kimliğine dair mesajımla örtüşen, çok katmanlı bir anlama sahip. Yiyecekleri kullanarak, kültürüme yüklenen klişeleri yansıtabiliyor ve sınırlandırıcı olabilecek önyargıları ele alabiliyorum. Ancak ben, salt temsilin ötesine geçiyorum. Kasıtlı çarpıtma ve dönüşüm yoluyla, mevcut klişelere meydan okuyan karşıt görseller yaratıyorum. Bazı durumlarda gıda, bireylerin farklı kültür ve kimlik konseptleri arasında hareket ederken karşılaştıkları kısıtlama ve baskılara dair güçlü bir metafor olabiliyor. Gıdanın deforme edilme ve yeniden şekillendirilme süreci, kişinin kendini bu sınırlamalardan kurtarma ve özgün bir benlik duygusu inşa etme yolculuğuyla parallel ilerliyor. Bu metafor çevresinde yapılan keşif, izleyiciyi varsayımlarını sorgulamaya teşvik ederken, kültürel kimliğin karmaşıklığına dair daha derin bir anlayış kazandırıyor. 

Kimlik hem kişisel hem de kolektif bir deneyim olabilir. İşleriniz, daha geniş toplumsal perspektifleri ve önyargıları da hesaba katarak, izleyicileri kendi kimlikleri üzerinde düşünmeye nasıl teşvik ediyor?


Hiền Hoàng:
İşlerim bireysel ve kolektif kimliğin kesiştiği noktada etki gösteriyor. İzleyicilerden kişisel deneyimleri üzerine düşünmelerini istiyor, onları kültürel kimlik, aidiyet ve kendini bulma temalarını keşfetmeye davet ediyor. İşlerim aynı zamanda kültürel kimliklerin oluşum ve algılanış şekillerine ışık tutarak, daha geniş bakış açıları ve önyargılar üzerine düşünmeyi teşvik ediyor. Kişisel ve kolektif arasında kurduğu köprü sayesinde çalışmalarım, izleyiciyi kendi varsayımlarını sorgulama, önyargılarını fark etme ve dünyamızı şekillendiren çeşit çeşit kimliğe yönelik empati geliştirme konularında cesaretlendiriyor.

Kültürel kimliklerin kesişiminde olmak bazen insanın kendini yersiz yurtsuz hissetmesine ya da aidiyet duygusunda eksikliğe sebebiyet verebilir. Projeniz bu duygulara nasıl hitap ediyor ve farklı kültürler arasında dolaşımı olan bireylere nasıl bir platform sunuyor?

Hiền Hoàng: Projem doğrudan kültürel kimliğin karmaşıklığını, özellikle de yerinden edilme duygusu ve farklı kültürel mekanlarda dolaşımı ele alıyor. Fotoğraf, performans, video ve mekansal yerleştirmenin birleştiği noktada, kimliğin akışkan ve karmaşık yapısını basmakalıp yargılar ve klişelerin aynasında yeniden canlandırmayı hedefliyorum. Fotoğrafları pleksiglasa bastıktan sonra bu baskıları büküp deforme ederek, kültürel kimlik anlatımını sembolik olarak yeniden şekillendiriyorum. Bu dinamik yaklaşım kimliğin kendi akışkan doğasını yansıtırken, geleneksel sınırlama ve anlatılara meydan okuyor. 

Farklı mecraları birleştirmek, kapsayıcı ortamlar yaratmama ve değişik kültürler arasında hareket eden insanların deneyimlerini yansıtmama olanak tanıyor. Mekansal yerleştirmeleri kullanarak izleyicinin sanatla fiziksel temasa geçebileceği ve temsil edilen konularla yakınlık kurabileceği bir platform sağlıyorum. Bu, iki kültürel kimlik arasında gidip gelenlerin deneyimleri üzerine derinlemesine düşünmeleri için güvenli bir alan sunarken, daha geniş bir izleyici kitlesini de bu dolaşımda karşılaşılan zorluklar ve edinilen başarılara dair empati kurmaya davet ediyor.

Size en çok ne ilham verir?

Hiền Hoàng: Sosyal değerler ve öngörüler çerçevesindeki çeşitli konseptlerden ilham alıyorum. Toplumların belirli düşünce, davranış ve imajlara yüklediği anlam ve atfettiği öneme büyük hayranlık duyuyorum. Bu hayranlık beni farklı kültürel anlatıları araştırmaya ve bunların algı ve kimlik üzerindeki etkilerini sorgulamaya itiyor. Bunun yanı sıra geleneksel sınırları aşmaktan da ilham alıyorum. İster malzemelerin dönüştürülmesi, şekillerin manipüle edilmesi yoluyla ister kişinin kendi düşüncelerini ve zihnini keşfi vasıtasıyla olsun, sınırları aşma süreci beni motive ediyor.

Aşma konsepti işlerimin merkezinde yer alıyor çünkü kültürel kimlik, stereotipler ve sınırlar üzerine anlatıyı değiştirmenin yollarını arıyorum. Geleneksel tanımları alt üst eden işler yaratarak, izleyicilere önyargılarını yeniden düşünmeleri, insan deneyiminin akışkanlığı ve karmaşıklığı üzerine daha kapsayıcı diyaloglar kurmaları için ilham vermeyi umuyorum. Birden fazla katmana sahip bu esin beni sanatsal ifadenin yenilikçi yollarını keşfetmeye ve sanatla başarılabileceklerin sınırlarını zorlamaya itiyor.

İzleyicilerin Made in Rice” işinizle etkileşime girmeleri sonucunda hem kendi kimlikleri hem de başkalarının kimliklerine yönelik empati ve saygı bağlamında nasıl bir bakış açısı edinmelerini bekliyorsunuz?

Hiền Hoàng: “Made in Rice” ile izleyicinin daha derinlere bakmasını, altta yatan ve algılarımızı şekillendiren ayrımcılık ve bilinçdışı kalıplaştırmaları fark etmesini istiyorum. “İyi göçmen” gibi konseptleri ele alarak ve masum gibi görünen çocuk şarkılarındaki tartışmaya açık içerikleri ortaya çıkararak, bu kemikleşmiş önyargılara dair farkındalık yaratmayı hedefliyorum. Farkındalığın anlayışı beraberinde getireceğine ve nihayetinde çeşitliliğin kabulüyle sonuçlanacağına dair güçlü bir inanca sahibim.

Önyargı, herkesin bir şekliyle yaşadığı bir deneyim. Dünyada dolaşım halinde olmamızı kolaylaştırmak için gelişmiş bir mekanizma. Bireylerin stereotiplere ve klişelere maruz kaldıklarında yaşadıkları boğulmayı görselleştirerek, herkese, kökenlerinden bağımsız olarak hitap etmek istiyorum. Bu, bahsettiğim sınırlandırmalara meydan okuma, onları sorgulama ve alaşağı etme yolculuğumuzda bizi birleştiren, ortak bir deneyim. “Made in Rice”, derinlemesine düşünmeyi, empatiyi ve insan kimliğinin karmaşıklığına dair daha derin bir anlayışı teşvik eden bir görsel anlatı işlevi görüyor. Bu bağlantılar aracılığıyla tüm insanlar arasında daha güçlü bir birlik ve anlayış duygusu geliştirmeyi umuyorum.

From Based Istanbul N°42 – me, myself & I Issue. “Talk to yourself like someone you love.⁠ Perhaps then, the balance might change. This time ask yourself: “If I am not for myself, who will be for me?” Buy your copy now!

Author: Ceydanur Demir

RELATED POSTS