Inner Desires: Kostis Fokas

Arts & CultureApril 16, 2018
Inner Desires: Kostis Fokas

Kostis Fokas memleketi Atina’ya bambaşka bir gözle bakmayı başarmış. Fotoğrafları her ne kadar Akdeniz estetiğini yansıtıyor olsa da modern çağın takıntıları ile gerçeküstü bir haz peşinde koşuyor. Durum böyleyken sanatçının erotik duygusallığı insan formunun güzelliği ile bağdaştırması da kaçınılmaz bir hal alıyor. Kostis Fokas fotoğraf hikayelerinin nasıl içsel tutkularının da anahtarı haline geldiğini bizler için anlattı.

İstanbul’un aile tarihinizde yer aldığını biliyoruz. Geçmişinizden biraz bahseder misin ?

Annem doğma büyüme İstanbullu olduğu için hayatımın ilk yıllarından itibaren İstanbul’la ve Türk kültürüyle derin bir bağım oldu. Bunun büyük bir kısmı annemin bakış açısıyla ve bana anlattığı hikayelerle şekillendi. Beş yaşında, belki daha da erken yaşta resim yapmaya başlamamın nedeni de yine annemdi. Hatta hayatımdaki ilk ve duygusal anlamda en yoğun anım annemin yanına oturup saatlerce çizim yaparak onun beni sanatla uğraşmam, bunun sonuçlarıyla yaşamam için cesaretlendirmesidir. Gençlik dönemim olan 90’lı yıllarda çizgi roman ve sokak sanatına ilgi duymaya başladım; bundan kısa bir süre sonra da The Face ve Dazed and Confused gibi dergilere olan takıntım başladı. Tüm paramı dergilere harcıyordum. O sırada yakın bir arkadaşım bana çok eski analog bir fotoğraf makinesi olan Praktica’yı verdi ve büyük bir tutkuyla fotoğraf çekmeye başladım. Ardından üç yıl boyunca Atina’da fotoğrafçılık üzerine eğitim gördüm.

Kültürün işlerinde nasıl bir etkisi var?

Yunan tarihine duyduğum aşk kişiliğimin bir parçası. Ben Atina’da büyüdüm; penceremden bakınca Parthenon’u görüyordum. Hayatımın büyük bölümünü bu şehirde geçirdim. Akropolis ve kadim heykeller günlük hayatımın bir parçasıydı. Bunlar sayesinde insan bedeninin yüceliğini ve önemini takdir etmeyi öğrendim. Aristo ve Platon’un felsefeleri de düşünce şeklimi, hayatı ve sanatı ele alış biçimimi fazlasıyla etkiledi.

Eserlerinde saklı anlamlar var diyebilir miyiz?

İşlerim aracılığıyla iletişim kurmaya çalışıyorum. Ben yalnızca fotoğraf çekmiyorum; insanlarla konuşuyorum, onları anlamaya ve onların beni anlamasını sağlamaya çalışıyorum. Bunu tanımlamak ya da en ince detayına kadar belirlemek istemem. Birçok soru sorduğum doğru ama gördükleri şeye dair sonuca varmayı bireylere bırakıyorum. İzleyicilerin ihtiyaç duydukları şeyi bulmasını istiyorum ama bence işlerime bakınca göndermek istediğim mesajı ve bahsetmek istediğim meseleleri açıkça görebiliyorsunuz. Fotoğraflarım aracılığıyla insan bedenine dair yeni bir bakış açısı sunmak ve sonsuz kudretini keşfetmek istiyorum. İlginç ve saklı yüzleri kullanarak bunu tam anlamıyla gerçekleştirebiliyorum. Yüz ve ifadeler aracılığıyla süjenin hislerini ortaya çıkarmayı amaçlayan fotoğrafların aksine, odağımı insan bedeni imgesinde yer alan bütüncül özgürlüğe çeviriyorum. Kıyafetleri olmayan, tamamen çıplak ve teslim olmuş bir özgürlük.

İşlerine bakarken son derece güçlü, gerçeküstü bir imgelem görüyoruz. Samimiyet, çıplaklık ve güzelce görselleştirilmiş bir duygusallık var. Nelerden ilham alıyorsun?

İlhamım sanat tarihi ve gerçeküstücülük ve Dadaizm gibi sanat akımlarında başlıyor. Büyük sanatçıların hikayeleri de bana ilham veriyor. Rene Magritte gibi bir sanatçının varlığı bana sanatın ne kadar yüce olabileceğini hatırlatır hep.

Sanatsal uygulamanızda cinsiyet rolleri ne kadar önem taşıyor?

Çıplak insan bedenine hep aynı ruh haliyle yaklaşıyorum. İster kadın ister erkek olsun, çıplak bedenler özgürlüğü yansıtır. Bu konuda bir ayrım söz konusu değil. Zihnimde de cinsiyet rolleri yok. İnsanlar sadece insandır.

Çalışma sürecinden bahseder misin? Fotoğraf çekimleri sırasında kamera arkasında nasıl bir atmosfer hakim?

Alışık olduğum insanlarla, arkadaşlarımla ya da işimin bir parçası olma tutkusunu yaşayan insanlarla çalışmayı tercih ediyorum. Çekim sırasında heyecanı ve fotoğraf çekme ihtiyacımı korumaya çalışıyorum. Bu benim için yalnızca bir iş değil ve bunu bu şekilde tutmak istiyorum. İşlerimin büyük kısmını Girit’te, arkadaşlarımla sahildeyken ve güneşin altında vakit geçirirken bitiriyorum. Bence fotoğraf çekmek için en iyi anlar bunlar. Tabii her zaman böyle olmuyor. Ama modellerimle aramdaki en önemli unsur heyecan. Fotoğraflarım anılar ve iyi deneyimlerle dolu bir albüm gibi.

Seni sanat yapmaya iten en kuvvetli dürtü nedir?

Kendimi, hayatımı ve bir insan olarak amacımı keşfetme dürtümle başlıyor her şey. Bir önemi ve anlamı olan şeyler yapmaya iten bir ihtiyaç hissediyorum. Benim için sanatın önemli olmasının nedeni sanat sayesinde kendimi keşfedebilmem ve daha iyi bir insan olabilmem. İnsanlarla paylaşacak bir şeylerim olduğuna inanıyorum. Sizi düşündürmek ve aynı zamanda eğlendirmek istiyorum. Sanatım önemli hissetmemi sağlıyor ve bu, benim için en kuvvetli dürtü.

Hepimizin belirli kısıtlamaları ve sınırları var. Seninkiler neler? Sanatsal süreçte seni durduran ya da heyecanlandıran şeyler neler?

Sanatım aracılığıyla bir insan ve sanatçı olarak sınırlarımın ötesine geçmeyi istiyorum. Sınırlarımı aştığımda hedefime ulaşmışım demektir. Beni daha çok heyecanlandıran bir şeyse zihnimdeki ve kalbimdekileri aktarabileceğim ve yalnızca ama yalnızca kendim olabileceğim bir platform yaratmış olmam. Sanat benim için en güvenli yer, en yakın arkadaşım ve sevgilim. Hiçbir sınırın olmadığı, tereddütsüz bir yer.

Hikayeyi nasıl anlatacağını çekimden önce mi planlıyorsun yoksa her şey spontane mi gelişiyor?

Kişisel projelerim üzerine çalışmaya beş yıl önce başladım. Bu dönemde sanatımı algılama biçimim değişti ve genel anlamda sanat değişmeye devam ediyor. İçgüdülerimin beni yönlendirmesine izin vererek başladım ama artık böyle değil; en azından her zaman değil. Artık daha büyük bir sorumluluk hissi ve ciddiyetle ilerliyorum. Üzerine çalıştığım şey ana bir fikir oluyor ve bu ana fikri izleyiciye aktarmak istiyorum. Zamanımın büyük bir kısmını bu şekilde geçiriyorum ve işimin de en önemli kısmı bu. Pratik açıdan bakacak olursak fotoğraf daha özgür bir araç. Tabii ana obje, ana karakter ve aracı olarak modelin de kendine has bir katkısı oluyor.

İmgelemlerin güçlü bir duygusallığı gizlese de oldukça pürüzsüz ve soluk bir renk paletine sahip. Bu zıtlıktan biraz bahseder misin?

Keskin zıtlıklardan çok hoşlanıyorum. Fotoğraflarımda gerçeküstü unsurların yanı sıra oldukça güçlü bir gerçekçilik de söz konusu. İzleyiciyle, bakışıyla ve hisleriyle oynayabilmek çok ilginç. Her şeyin biçim ve anlam kazanırken hassaslaştığı o ara çizgide kaybolmak istiyorum. Çok çeşitli bir platform yaratıyorum, izleyici de kendi bakış açısına göre algılıyor.

Çekim sırasında yaşadığın en büyük zorluk neydi?

Çekime dair en heyecan verici şey modelle aramdaki ilişki – ki karşımdaki insan bir arkadaşım ya da başka biri oluyor genelde. Farklı durumlarla karşı karşıya kalabiliyoruz ama bunu eşsiz kılan da bu. Fotoğraf çektiğim insanlarla, özellikle arkadaşımsa, daha da yakınlaşıyorum. Sanki ilişkimiz bir seviye atlıyor. Anlatabiliyor muyum? Çok fazla vakit geçirdiğim ama cinsel organlarına hiç yaklaşmadığım arkadaşlarım var.

Bizimle paylaşmak istediğin yeni projelerin ya da planların var mı?

Gelecek planlarım arasında bu yıl daha çok çalışmak, daha fazla insanla çalışma fırsatı bulmak, sık seyahat etmek ve yaptığım şeye tutkuyla bağlanmaya devam etmek var. Bunun uzun bir yol olduğunu ve bu yolun başında olduğumu biliyorum ve bu beni daha da heyecanlandırıyor. Hedefime sadık kalmak hayatıma anlam katıyor.

Author: Kemal Yılmaz

RELATED POSTS