A Visual Magician

Arts & CultureSeptember 9, 2018
A Visual Magician

Otantik olmak, bir kimlik oluşturmak ve benliğini ifade edebilmek – bu güçlü kriterler hareketli görsel yaratıcısı Helmut Breineder’i tanımlamaya yetiyor. Kişiliğini yaratıcı işleriyle ifade ediyor ve tüm dünyanın beğenisine sunuyor. Sanat sıra dışı bir güce sahip. Dünyayı değiştiren akımlar yaratarak insanların inandıkları şeyleri yeniden tanımlıyor. Helmut Breineder gerçek duygulardan ve otantik bulduğu şeylerden ilham alan yaratıcı bir zihin. Sanatı ve hareketi manipüle edişi sebebiyle bir görsel sihirbaz olarak görülebilir. Berlinli sanatçıyla ilham verici bir sohbet etme fırsatını bulduk.

Bence asıl güç sanat endüstrisinden ziyade sanatın kendisine yatıyor. Benim için sanatın gücü algımızı yeniden şekillendirme ve algının ötesine geçme potansiyelinin yanı sıra siyasi protesto etkisinde ve sosyal hareketleri canlandırmasında yatıyor.

Hareket tasarımı işine ilginiz nasıl başladı?

Bu çok eskiye, HI 8 Camera’yla video kaydetmekten keyif aldığım çocukluğuma uzanıyor. Jan Svankmajer’in filmlerini ilk kez izledikten sonra stop-motion animasyon yapmaya ve deneysel kısa filmler çekmeye başladım. Görüntüleri manipüle etme isteğim arttıkça bilgisayar ürünü animasyon ve görsel efektlere ilgim de arttı. 1999 yılı civarında kulüplerde ve festivallerde VJ olarak çalışmaya başladım. Reklamlar, klipler, medya enstalasyonları ve izdüşüm gönderimi için hareket tasarımı yapmaya böyle başladım.

Sanat tarihinde size en çok ilham veren yüzyıl hangisi?

Tarih öncesi dönemden günümüze dek sanat hep hayranlık uyandıran bir konsept olmuş.Tarihteki her toplum için önemli ve esas olduğundan sanatı zaman ve mekan bağlamında görmeyi; kültürleri ve ritüellerini, değerlerini, stillerini, fikirlerini vs. nasıl etkilediğini, şekillendirdiğini ve yeniden düzenlediğini son derece ilginç buluyorum. Şahsen en ilham verici dönemin yirminci yüzyıl olduğunu düşünüyorum çünkü bu dönemde yaşayan ve benim üzerimde etkisi bulunan birçok farklı sanatçı, sanat biçimi ve akımı var: Egon Schiele, Duchamp, Joseph Beuys, James Turrell, Cindy Sherman, Bruce Nauman, Edward Hopper, Picasso, Man Ray, John Cage, Valie Export, Victor Vasarely, Erwin Wurm ve liste uzayıp gidiyor. Ayrıca bu dönemde fotoğraf ve film gibi yeni teknolojiler de inanılmaz sanat biçimlerine kapı açtı.

Güzel kaos atmosferi sanatı besliyordu.

Alanınızda özgün olmayı nasıl tanımlarsınız?

Bugünlerde hareketli grafik tasarımı alanında fazlasıyla içerik sunuluyor. Daha fazla insan bu alana yöneldikçe ve teknolojideki gelişmeler devam ettikçe üretilen işlerin sayısı daha da arıyor. Yetenekli ve deneyimli birçok isim var ama birbirine benzeyen çok fazla iş de var. İnsanların birbirine ilham vermesi iyi ve doğal bir süreç ama yalnızca bir şeyin veya birinin kopyası olmamak için kişisel yorumunuzu bulmak ve kendi stilinizi oluşturmak da önem taşıyor. Özgün olmanın bir yolu kişiliğinizi işlerinizle, görme biçiminizle, mizah anlayışınızla, kişisel deneyimlerinizle vs. ifade etmekten geçiyor.

Sizi şu sıralar en çok heyecanlandıran şey ne?

Küçük kızımın büyüdüğünü görmek. Dört yaşına bastı. Hayattaki yolculuğunun bir parçası olmak çok güzel bir his.

Sanat endüstrisinde gücü nasıl tanımlarsınız?

Bence asıl güç sanat endüstrisinden ziyade sanatın kendisine yatıyor. Benim için sanatın gücü algımızı yeniden şekillendirme ve algının ötesine geçme potansiyelinin yanı sıra siyasi protesto etkisinde ve sosyal hareketleri canlandırmasında yatıyor. Öte yandan sanat endüstrisi para kazanmak ve ünlü olmak gibi çok daha kapitalist değerlere odaklanıyor.

Özgün olmanın bir yolu kişiliğinizi işlerinizle, görme biçiminizle, mizah anlayışınızla, kişisel deneyimlerinizle vs. ifade etmekten geçiyor.

Berlin son derece yaratıcı bir çevreye sahip. Sizce şehir bir sanatçı olarak size ilham veriyor mu? Dünyanın dört bir yanındaki sanatçılar neden bu şehre çekiliyor?

Doğum yerim Avusturya’dan ayrıldıktan sonra; önce Londra’ya, sonra Brezilya, Sao Paulo’ya taşındım. Brezilya’da 10 yıldan uzun bir süre yaşadım. Yaşadığım her yer bana ilham verdi; özellikle de Brezilya. Ama tabii ki Berlin de son birkaç yıldır hayatımda ve işimde beni olumlu anlamda etkiledi. Ticari markalara hareketli grafik tasarımı yaparken sürekli fazla çalıştığım Sao Paulo’ya kıyasla Berlin’de daha iyi bir özel hayat/iş dengesi kurdum ve bu nedenle kişisel projelere daha fazla vakit ayırabiliyorum. Birçok yaratıcı insanla ve sanatçıyla tanışmak kendi projelerime devam etme konusunda beni cesaretlendirdi ve bana ilham verdi.

Uzun bir süre boyunca, Berlin’in sanatçılar için bir mıknatıs cazibesi taşımanın bir nedeni özellikle ev fiyatlarının uygunluğuydu. Faturaları ödeme konusunda pek de endişe etmeden sanatınıza odaklanabileceğiniz harika bir yerdi. Sanatçılara çalışabilecekleri muhteşem yerler sunan birçok terk edilmiş bina vardı ve güzel kaos atmosferi sanatı besliyordu. İnsanlar bu alanlarda son derece kreatif bir şekilde kendi yaşam biçimlerini oluşturuyor ve sanat yapıyorlardı. Zaman değişti ve fiyatlar yavaş yavaş arttı. Şehir hala mıknatıs görevi görmeye devam ediyor çünkü çok popüler oldu. Londra, Paris, New York gibi yerlerden gelen insanlar için hala ucuz. Tabii Berlin’in “ünlü” gece hayatı da fazlasıyla insan çekiyor.

Yaratıcı sürece başladığınızda hazırlığa mı yoksa adımlarınıza süreç içerisinde karar vermeye mi inanıyorsunuz?

Eskiden az planlamayla, nispeten spontane çalışırdım. Bu sayede işlerin doğal olarak gelişmesi için bir alan bırakmış oluyordum. Bazen rastlantısallık, tesadüfler ve hatta hatalar şaşırtıcı derecede güzel sonuçlar doğurabiliyor. Kendim adına konuşmam gerekirse, ne kadar çok hazırlanırsam bu hissi o kadar az yaşıyorum.

Hayatınızda bir mihenk taşı var mı?

Gelecekte belirli bir zamanda bir şey elde etmek anlamında yok. Benim için önemli olan anı yaşamak, sevdiğim işi yapmak ve ailemle ve arkadaşlarımla yeterince zaman geçirebilmek.

Birden fazla okuduğunuz bir kitap?

Kurt Vonnegut’tan “Slaughterhouse-Five”.

Yaşadığımız dijital dünyada sizin için gerçek nedir?

Dijital dünya var olmadan öncekilerle aynı şeyler. Dijitalleşmiş bir dünyada yaşasak da en esas şeyler hala dijital değil. Empati, ilişkiler, duygular, yemek vs. Bunlar dijitalleştirilemez (sanırım).

Sosyal medya ve imaj yaratma üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

İşlerinizi daha fazla insanla paylaşmanıza olanak sağladığı için iyi bir şey. Öte yandan, her gün çok daha fazla içerik daha hızlı bir biçimde üretiliyor. Çoğu proje kısa ömürlü oluyor ve hemen unutuluyor. Birçok insan yalnızca birkaç platformda görünür olmaya çalıştığı için dikkat çekmeye dair devasa bir rekabet söz konusu. Belirli bir noktaya kadar, sanatçıların kendilerini zorlamasına, sürekli yeni bir şeyler üretmesine ve bu sayede birçok beceri geliştirmesine yardımcı oluyor ama insanlar ekranlara bağlı kalmaktan, sürekli bir şeyler izlemekten ve sosyal medya makinesini devamlı besleme ihtiyacından da yoruluyor sanırım.

Hareketli grafiği eşsiz kılan nedir? “Evet, yapmak istediğim şey bu” kararını vermenizdeki en büyük etken neydi?
Başlangıçta genelde sinemayla ilgileniyordum ama film projeleri için fon bulmak çok zorlayıcıydı.Özetle, animasyonla ve yalnızca bilgisayar aracılığıyla yapabileceğim şeyler beni hayrete düşürdü. Fikirlerim üzerinde hemen çalışmaya başlamak inanılmaz cazipti. Hareketli görüntüler yapmadan önce müzik yapıyordum ve bu da ona benziyordu.

Gelecek için bir mesajınız var mı?

Daha az tüketin.

Author: Zeynep Sahin

RELATED POSTS